Czesc (Hello) 🙂
As you know i have been in Poland for 6 months as an Erasmus student. You know for every plus there is a minus and I dont have enough time for coding but in any case i am a student and i have to do my homeworks =P So, this is my first Java app that i did myself to get good mark from Object Programming lecture.

It is designeg to draw Line with 5 different colours and it has two buttons. One of them is Clear to delete all draw pad and the other one is for saving picture.

Here is the code:

import java.awt.*;
import java.awt.event.*;
import java.awt.image.BufferedImage;
import java.io.File;
import javax.imageio.ImageIO;
import javax.swing.*;

public class PaintVolkan
{
public static void main(String[] args)
{
PaintWindow frame = new PaintWindow();
frame.setDefaultCloseOperation(JFrame.EXIT_ON_CLOSE);
frame.setResizable(false);
frame.setVisible(true);
}

}

class PaintWindow extends JFrame
{
public PaintWindow()
{
setTitle("Paint it");
setSize(300, 300);

panel = new JPanel();
drawPad = new PadDraw();

panel.setPreferredSize(new Dimension(32, 68));

//Creates a new container
Container content = this.getContentPane();
content.setLayout(new BorderLayout());

//sets the panel to the left, padDraw in the center
content.add(panel, BorderLayout.WEST);
content.add(drawPad, BorderLayout.CENTER);

//add the color buttons:
makeColorButton(Color.BLUE);
makeColorButton(Color.MAGENTA);
makeColorButton(Color.RED);
makeColorButton(Color.GREEN);
makeColorButton(Color.BLACK);

//creates the clear button
JButton clearButton = new JButton("Clear");
clearButton.addActionListener(new ActionListener()
{
public void actionPerformed(ActionEvent e)
{
drawPad.clear();
}
});
panel.add(clearButton);

//creates the save button
JButton saveButton = new JButton("Save");
saveButton.addActionListener(new ActionListener()
{
@Override
public void actionPerformed(ActionEvent e)
{
BufferedImage img = new BufferedImage(drawPad.getWidth(), drawPad.getHeight(), BufferedImage.TYPE_INT_RGB);
drawPad.paint(img.getGraphics());
try{
ImageIO.write(img, "png", new File("Screen.png"));
System.out.println("saved");
}
catch (Exception c) {
System.out.println("not saved" + c.getMessage());

}
}
});
panel.add(saveButton);
}

/*
* makes a button that changes the color
* @param color the color used for the button
*/
public void makeColorButton(final Color color)
{
JButton tempButton = new JButton();
tempButton.setBackground(color);
tempButton.setPreferredSize(new Dimension(16, 16));
panel.add(tempButton);
tempButton.addActionListener(new ActionListener()
{
public void actionPerformed(ActionEvent e)
{
drawPad.changeColor(color);
}
});
}

private JPanel panel;
private PadDraw drawPad;
}

class PadDraw extends JComponent
{
//this is gonna be your image that you draw on
Image BufferedImage;
//this is what we'll be using to draw on
Graphics2D graphics2D;
//these are gonna hold our mouse coordinates
int currentX, currentY, oldX, oldY;

public PadDraw()
{
setDoubleBuffered(false);
addMouseListener(new MouseAdapter()
{
//if the mouse is pressed it sets the oldX & oldY
//coordinates as the mouses x & y coordinates
public void mousePressed(MouseEvent e)
{
oldX = e.getX();
oldY = e.getY();
}
});

addMouseMotionListener(new MouseMotionAdapter()
{
//while the mouse is dragged it sets currentX & currentY as the mouses x and y
//then it draws a line at the coordinates
//it repaints it and sets oldX and oldY as currentX and currentY
public void mouseDragged(MouseEvent e)
{
currentX = e.getX();
currentY = e.getY();

graphics2D.drawLine(oldX, oldY, currentX, currentY);
repaint();

oldX = currentX;
oldY = currentY;
}
});
}

//this is the painting bit
//if it has nothing on it then
//it creates an image the size of the window
//sets the value of Graphics as the image
//sets the rendering
//runs the clear() method
//then it draws the image
public void paintComponent(Graphics g)
{
if(BufferedImage == null)
{
BufferedImage = createImage(getSize().width, getSize().height);
graphics2D = (Graphics2D)BufferedImage.getGraphics();
graphics2D.setRenderingHint(RenderingHints.KEY_ANTIALIASING, RenderingHints.VALUE_ANTIALIAS_ON);

clear();
}

g.drawImage(BufferedImage, 0, 0, null);
}

//this is the clear
//it sets the colors as white
//then it fills the window with white
//thin it sets the color back to black
public void clear()
{
graphics2D.setPaint(Color.white);
graphics2D.fillRect(0, 0, getSize().width, getSize().height);
graphics2D.setPaint(Color.black);
repaint();
}

public void changeColor(Color theColor)
{
graphics2D.setPaint(theColor);
repaint();
}
}

 

 
Görsel

Mantık Çerçevesinde Matematik

Yayınlandı: Mayıs 22, 2012 / Matematik
Etiketler:, , ,

Bir sosyal paylaşım sitesinde arkadaşlarla bir takım konular üzerine kafa yorarken konu matematiğe uzandı ve bir arkadaşımın; Kurt Gödel’in 19. Yy ’da, aritmetik ve geometrinin aksiyomlara dayandığından kanıtlanamayacağını savunmasından (Aksiyom: doğruluğu mantıki olarak kabul edildiği halde, doğruluğu da yanlışlığı da ispatlanamayan önermedir.)   ve dönemin matematikçilerinin tüm savlarını çürütüp eksikliği ve yanlışlığı kanıtladığından söz etmiş bunun üzerine matematik ve aritmetiği temellendirmek için mantık biliminden yararlanılamayacağını buradan da matematiğin mantıksız olduğunu söylemişti. Matematiğin mantıksız kabul edilmesi bana çok ters gelmiş olacak ki konuyu derinlemesine araştırıp cevap verme ihtiyacı hissettim. Şöyle ki;

Aksiyomlardan hareketle hazırlanmış bir matematik sorusunu çözdüğümüzde sonucun doğru olması, dayandırılan aksiyomun doğru olması koşuluyla gerçekleşir. 2+2 = 4 dediğimizde bunları da tanımlayamıyoruz. Neden 2+2=4 eder? “1” nedir? “2” nedir? “+” nedir? En basit örnekle; “+” teriminin toplama işlemini ifade ettiğini kabul etmiyorsak 2+2=4 nasıl diyebiliriz? Kabul ettiğimiz şeylerin doğru olduğunu varsaymalıyız ki (yani kabul etmeliyiz ki) ulaştığımız sonucunda doğru olduğundan emin olalım. Ama biraz daha derin düşünmenizi istiyorum;

-Kare ne demektir?

Ne demek olduğunu üç aşağı beş yukarı biliyorsunuz. Peki, ama hayatın içinden, dünyadan bana kare örneği verir misiniz?

Uğraşmayın veremezsin!

Dünyada hiçbir şey kare değildir.

Üçgen diye bir şekil yoktur hayatta!

Çember biçiminde bir cisim olduğunu düşünmek ise hayalperestliktir.

Bunlar hayatın hiçbir yerinde yok. Sizin özene bezene kâğıda çizdiğiniz bir karenin bile mikroskobik ölçümde kare olmadığı ortaya çıkacaktır. Ki yaşamın içindeki taşların, ağaçların, yaprakların bütün cisimlerin bizim geometride bahsettiğimiz şekillerden birini ihtiva ettiğini düşünmüyorum.

Hiçbir ağaç düz değildir. Hiçbir meyve küre değildir. Hiçbir yüzey pürüzsüz değildir. Hiçbir masa dikdörtgen değildir. Çünkü hiçbir çizgi, çizgi değildir. Bir A4 kâğıdı dikdörtgen midir? Değildir, alın elinize büyüteci olmadı mikroskobu kenarının hatta köşelerinin düz olmadığını görürsünüz.

Peki, dünyadan 90 derecelik açı örneği verebilir misiniz? 45 derece?  0 derece?  Yeryüzünden milyarlarca taş toplayın gelin. Hepsini ölçüp inceleyelim ve hatta elektron mikroskobu ile ölçelim bir tane bile 90 derecelik açı bulamazsınız.

Güneş ışınlarının dik açıyla bazen yeryüzüne düştüğünün örneğini verebilirsiniz. Bende size derim ki bilim daha ışığın ne olduğunu anlayamamışken neyin hangi açıyı yaptığından bahsediyorsunuz siz?

Bu geometrik düşünceleri matematiğin birçok alt dalına uygulayabiliriz. Toplumda kesin kabul edilen işlemlerin bırakın dünyayı, matematiğin çeşitli alanlarında farklı sonuçları olduğunu, 2+2’nin 4 etmediğini, 1 ile 2 arasında birçok doğal sayı olduğunu söyleyebiliriz.

Velhasıl bu matematik denilen şeye ve mantıksız kabul edilmesine bahsettiğinizden çok daha derin bir şekilde savaş açabilirim. Çok daha güçlü argümanlar bulabilirim. Ama unutulan önemli bir şey var ki; TANIM!

Matematik nedir önce bunu tanımlamak lazım. Eğer siz matematiği reel dünyanın birebir aynısı olduğunu iddia ederseniz veya böyle düşünürseniz doğal olarak matematik tutarsız görünecektir. Çünkü biz fiziksel dünyanın tutarlılığını da daha tam kavrayabilmiş değiliz.

-Einstein gözümüzün içine soka soka kafa karıştıran birçok şeyi ispatladı.

(Beşinci kattaki insanın saatiyle birinci katta oturanın ki aynı işlemiyor.)

-Kütle denilen şeyin izafi olduğunu ispatladı.

(Hareket halinde cisimlerin kütleleri değişir.)

-Mekân denilen şeyin izafiliğini ispatladı.

(Işık dış etkenlerden etkilenebiliyor.)

-Maddenin ne olduğunu kavrayabilmiş değiller. (Bk. Fizikte Çift Yarık Deneyi)

Bugün evrenin 10. boyutuna 11. boyutu eklediler ve fizik hala güven vermiyor. Bir cismin yerini bile tanımlayamıyorlar. (Bk. Parallel Universes – BBC Documentary / Paralel Evrenler – BBC Belgeseli)

Tıp, Biyoloji vs. ise yerlerde sürünüyor.

Fakat buna rağmen oldukça konforlu, teknolojik gelişmelerin hızına yetişemediğimiz bir yaşam sürüyoruz. Bilim madem bu kadar vahim bir durumda nasıl oluyor da bunu başarıyoruz. Çünkü bizler Platon’un dediği gibi gerçekleri göremeyecek kadar aciziz. Ama mağara duvarına yansımaları görebiliyoruz.

Bizim uğraştığımız matematik aklımızın ürünü değil orası kesin. Çünkü bulunan bir denklemin, formülün, yapının yüzyıllar geçse bile fiziksel dünyada bir karşılığı çıkıyor. Ama tıpatıp aynısı değil. Matematik tarihi binlerce örnekle dolu. İngiliz matematikçi Hardy son derece iddialı bir şekilde uğraştığı matematiğin dünyaya hiçbir katkısı olmayacağını söylerken, ben bugün bu yazıyı bilgisayar başında yazabiliyorsam bunun Hardy’nin uğraştığı matematik sayesinde olduğunu biliyorum. Matematik dünyada var ama bizimkinden biraz farklı.

Matematiği yaşamın kanunu olarak görmemek, mantıksız olduğunu düşünmemek lazımdır. Ama dünyayı, evreni, Tanrı’yı anlayabilmek için de matematiğe ihtiyacımız olduğunu da unutmamak lazım. Matematik gizli anlayamadığımız ama sezinlediğimiz bir geçeğe ışık tutuyor. Dünyayı daha iyi anlamamızı sağlıyor. Bir yandan da gerçeğin çok daha derinlerde olduğunu işaret ediyor.

Eğer matematiği tutarsızlık ve işe yaramaz gibi görme yoluna gidecek olursak inanın ortada ne fizik kalır ne kimya ne de herhangi bir bilim! Şu an dünyada mühendisliğin ve bilimin kullandığı matematik 100 yıldan daha eski bir matematik. Ki son 30 yılda matematik bölümlerinin üzerine çalıştığı matematik belki 200 sene sonra bir mühendisin, fizikçinin işine yarayacak.

Emeklemeden önce yürüyemezsiniz. Günümüz matematiğini  yok saymak yaşam boyu emeklemenize sebep olabilir. Tanrı bir matematikçidir. Ama biz o matematiği daha keşfedebilmiş değiliz. Emekliyoruz…

Yazıyı klavyeye almamda (Neden böyle bir deyim olmasın ?) emeği geçen fikirleriyle ve yazılarıyla beni aydınlatan sayın hocam Harun EŞKAR‘a teşekkürü borç bilirim. Ayrıca bir teşekkürde Cevdet ACARSOY’a 🙂

2011 in review

Yayınlandı: Ocak 6, 2012 / Uncategorized

The WordPress.com stats helper monkeys prepared a 2011 annual report for this blog.

Here’s an excerpt:

A New York City subway train holds 1,200 people. This blog was viewed about 5.300 times in 2011. If it were a NYC subway train, it would take about 4 trips to carry that many people.

Click here to see the complete report.

Birisi Formspring mi dedi ? =)

Yayınlandı: Haziran 22, 2011 / Uncategorized, İnternet

Öncellikle bilmeyenleriniz için Formspring’i anlatmayı gerekli görüyorum. Formspring (Türkçe “biçim” ve “bahar” kelimelerinin birleşimi) hesabınız üzerinden size sorular sorulan ve bu sorulara cevap verdiğiniz kullanışlı(?) bir internet sitesi. İsteyen herkes üyelik gerekmeksizin size soru sorabilmekte aynı zamanda soru soran kişiler isimlerini saklayarak anonim adı altındayani gizli olarak sorularını sizlerle paylaşabilmektedirler.

Hesabınızda inbox (gelen kutusu) alanında size gelmiş olan soruları görüyor ve bunlara isterseniz cevap veriyor, istemediklerinizi silebiliyorsunuz. Kullanıcılar kimden geldiği belli olmayan (anonymous) sorular sorabildikleri için, merak edilen her şeyi çekinmeden birbirlerine sorabiliyorlar. Cevaplanan sorular da yine kullanıcı profillerinde soru ve cevap şeklinde yayınlanıyor. Siz de kendinize yeni bir Formspring hesabı oluşturmak isterseniz burayı tıklayınız.

Günümüzde bazı insanlar size bazı şeyleri sormakta çekiniyor olabilirler. Sizde onların bu çekingenliğini bir nebze olsun Formspring aracılığıyla indirgeyebilirsiniz.. Örnek vermek gerekirse; Size aşık olan biri bunu size anlatamıyor ve bu durumu sizle paylaşsa ne gibi bir tepki alır bunu merak ediyor. Bu noktada Formspring’den adını gizleyerek mesaj atabilir ve sizin fikrinizi öğrenebilir. Gerekli yanlarının yanında bir çok gereksiz yanıda var elbet J Neyse, bu yazıda Formspring’den bana sorulan sorular arasından en beğendiklerimi paylaşacağım. Siz de bana sormak isterseniz burdan buyrunuz.

1-)

2-)

3-)

4-)

5-)

 

 


Günümüzde kablosuz modem kullanımı oldukça artmış bulunmakta hemen hemen her evde her iş yerinde bu kullanışlı kutucukları görmek mümkün.  Türk insanı paylaşımcıdır bu paylaşımcılığı internet konusunda da göstermiş bulunuyoruz. Eskiden daireler arası kablo çekilirdi. Öyle ki zor  bir işti ve görüntü kirliliği ortaya çıkarırdı. Kablosuz modemlerin yaygınlaşmasıyla kablo çekme derdinden kurtulduk ama paylaşımcılık her daim devam ediyor.  Eksileri yok mu? Tabii ki var. Mesela haberiniz olmadan internetinizi 3. Şahısların yanlış kullanımdan ötürü zor durumda kalabilirsiniz. Kotalı internet paketiniz varsa fazla download sonucu yüklü bir fatura ödemek zorunda kalabilirsiniz. Mümkün olduğunca modeminizi wpa (wep eski bir şifreleme türüdür ve kırılması kolaydır) ve türevi şifre moduyla şifreleyiniz ve tanımadığınız kişilerle bu şifreyi paylaşmayınız. (Ayrıca; Kablosuz internet sinyallerinin insan sağlığa zarar verdiği konusunda bilimsel çalışmalar bulunmaktadır.)  Gerekli uyarılarda bulunduktan sonra asıl konumuza geri dönelim. Her şey güzel kablo derdine gerek kalmadan interneti komşumuzdan evimize çektik ama sinyal az, internet çekmiyor!  Bu durumda ne yapabiliriz?

1.       Desibeli yüksek bir wireless anten takviyesi durumu kurtarabilir.

2.       Ana modeme yakın başka bir modem kullanarak sinyal dağıtılabilir.

3.       Alüminyum folyo kullanılabilir =)

3.Maddeyi ele alalım hem ucuz hem zahmetsiz. Burada amacımız alüminyum folyoyu kullanarak sinyali geniş bir açı ile toplamak ve tek bir noktaya (bilgisayarımızın bulunduğu konuma) odaklamak.

Gerekli malzemeler;

-Mukavva

-Alüminyum folyo

-Yapıştırıcı ve ince  tel, ip ya da buna benzer  bağlamada işe yarayabilecek bir gereç.

Mukavvayı istediğiniz biçime getirip (mümkünse çanak antene benzer) etrafını aliminyum folyo le sarınız. Folyo yüzeyinin pürüzsüz olmasına özen gösteriniz. Aksi halde sinyali odaklamak mümkün olmayacaktır. Daha az pürüz daha iyi netice!

Mukavvanın boyutu (yansıtıcı yüzey) ne kadar çok olursa sinyal şiddeti de o oranda büyük olacaktır. Bunu büyük çanak antenin daha çok frekans yakalamasına benzetebiliriz.

Minimum masraf, maksimum verim =)

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.



Üniversiteli Olmak

Yayınlandı: Aralık 12, 2010 / Uncategorized

Merhaba sevgili okurlarım 🙂

Buraya ilk kez bir üniversite öğrencisi olarak yazıyorum.  Bu ilk yazımın konusuda “Üniversiteli Olmak” olsun dedim. Yazmayalı uzun zaman olmuş (yaklaşık 4 ay) tabii bunda şehir dışında bir üniversitede (Saü) okuyor olmam, oraya uyum sağlamam, üniversiteye alışmam gibi hadiseler oldukça etkin. Anca fırsat buldum desem yeridir.

Üniversiteli olmak özgür olmak demektir. Özgürlüğün de belli bir sınırı var tabii ki, aşırıya kaçarsanız yamulursunuz =)  Mesala her güzelden nasiplenmek,  istediği ile kimselere hesap vermeden gezip tozmak, her gününü bir yerlerde gönül eğlendirmek  değildir  üniversiteli olmak…    Üniversiteli olmak sorumluluk sahibi olmak demektir. Özellikle ailenizden uzakta okuyorsanız yavaş yavaş kendi ayaklarınızın üstünde durabilmek ne demek onu öğrenmektir.  Üniversiteli olmak adeta ana baba baskısından kurtulmanın acısını çıkarır gibi gece geç saatlere kadar eğlence yerlerinde vakit geçirmek değildir. Ahlaksızlığın her türlüsünü kullanarak  sözüm ona(!) çağdaş olmak gayesiyle günü doldurmak da değildir. Yumurta kapıya dayandığında vizelerden finallere günübirlik ders çalışıp geri kalan vaktini facebook, msn başında harcamak değildir…

Aslında her birimiz hayat üniversitesinin çeşitli bölümlerinde okuyoruz. Okuyamamış büyüklerimiz hep derler ya; “Ben hayat okulunu bitirdim” diye. O bitirdikleri okul her şeyi öğretiyor size…

Mesela parayı ele alalım. Parada yapılan birikimler ve tasarruflar; iktisatçı. Para yönetme iradesini geliştirmek; işletmeci. Evdeki kira, aidat fatura işlemlerini yönetmek muhasebeci olmayı sağlar. İnsan ilişkilerinde ise bu şu şekilde kendini gösterir;  Mesela bir sürü şehirden bir sürü insanla tanışırsın bu uluslararası ilişkilerdir, ev arkadaşlarınla evi idare etmeye çalışmak kamu yönetimidir, ev sahibiyle ve komşularla ilişki halkla ilişkilerdir. Sonra kendi yaranın ilacı olmaya çalışırsın bu tıpçı olduğunu, beslediğin hayvanın sağlıyla ilgilenirsin bu veteriner olduğunu, kendi lambanı tamir edersin bu elektrik mühendisi olduğunu, facebook’da uygulama yapar pc’ne format atarsın bu bilgisayar mühendisi olduğunu, anlamadığı konularda arkadaşına yardımcı olur onlara ders çalıştırırsın bu öğretmen olduğunu, sen ve arkadaşların sürekli depresyon halindedir o zaman psikolog olduğunu, sabahlara kadar süren siyaset muhabbetlerinde siyaset bilimci olduğunu anlarsın.  Hayat okulu sana elle tutulur bir diploma vermiyor olabilir ama bil ki en işe yarar bilgileri hayatına tatbik edebilircesine o öğretiyor…

Üniversiteli olmak ! İşte tüm mesele bu değil ! …

Üniversiteli olmak; Ülkenin kalkınmasında ben de varım diyerek öğrendikleriyle ülkenin yapılanmasına ve gelişmesi için katkıda bulunmaktır.  Üniversitesinden aldığı bilgilerle toplumun içine karışarak toplumun kalitesini artırmaktır.  Her zaman vatanının milletinin faydasına olan çalışmaların yanında bulunmaktır. Yaptığı tahsilin icraatlarını en güzel şekilde yerine getirmektir. Önce kendisine ve ailesine sonra memleketine karşı sorumluluk sahibi olmaktır.  Sorumluluk insanı başarıya götürür. Başarı ise mutluluğa. Ama bunların ne kadar farkındayız ? ve ne kadarını yerine getiriyoruz ? Belki, bir takvim yaprağında okuduğum şu sözler sizlere yardımcı olabilir;

“İşte yeni bir gün başlıyor. Allah bana bu günü istediğim gibi kullanmam için verdi. Onu boşa da harcayabilirim. İyi şeyler yaparak da geçirebilirim. Bugün ne yaptığım önemli, çünkü karşılığında ben de hayatımın bir gününü veriyorum. Yarın olduğunda bugün sonsuza kadar gelmemek üzere geçmiş olacak. Ve ben de karşılığında ona bir şey vermiş olacağım. Ben bu karşılığın bir kayıp değil kazanç olmasını; kötü değil iyi olmasını; başarısızlık değil başarı olmasını istiyorum ki sonradan ödediğim bedel için pişmanlık duymayayım.”

Üniversiteli olmak her şeyden önce insan olduğunu unutmamaktır !

 
İlgili Videolar; http://www.youtube.com/watch?v=C-5-uIEnl5w = Beyaz’ın gözünden öğrenci problemleri =D

http://www.timsah.com/Universiteli-Liseli-farklari/qTVdrej0FAy

http://www.timsah.com/Turkiyede-universiteli-olmak/ZTMrPBwDDgd

 

Şarkıların Dili 2* Aranjmanlar

Yayınlandı: Ağustos 16, 2010 / Uncategorized

Aranjman; bestesi daha önceden yapılmış bir melodinin aslını koruyarak çeşitli enstürmanlarla yeniden düzenlenmesi anlamına gelmektedir. Bu işleme aranje etmek bunu yapan kişiye de aranjör denmekte.  Türkiye’de Aranjman müzik akımı 1960 lar da başlamış 1970 lerde Anadolu Pop’un yaygınlaşmasıyla oldukça azalmıştır.

Türkiye’de ilk aranjman Fecri Ebcioğlu‘nun ilk kez Fransız pop şarkıcısı Bob Azzam”ın C’est écrit dans le Ciel adlı parçasına Türkçe sözler yazıp Bak Bir Varmış Bir Yokmuş adıyla İlham Gencer‘e söyletmesi başlamış oldu.  Şarkının orijinaline ulaşmak için burayı, aranjmanı için burayı tıklayabilirsiniz.  Bu parça Türkçe ilk aranjman olmakla birlikte Türkçe söylenmiş ilk pop şarkısıdır.

Ajda Pekkan aranjman konusunda oldukça usta bir sanatçı. Bilenen 60’a yakın aranjmanı bulunmakta bunlardan en çok sevileni hepimizin zamanında severek dinlediği ve hala dinlenen “Kimler geldi kimler geçti.” adlı parçasıdır. Bu parçayı dinlemek için sol raye – if we were free‘ e tıklayabilirsiniz.  (Videonun yarısında Ajda’nın aranjmanı çalınmaktatır.) Diğer bilinen bazı aranjmanları; “Karlar düşer”, “Sakın sakın  ha”, “Uykusuz her gece”,  “O benim dünyam” “Hoşgör sen”…

Bu parçalar için bazıları “çalıntı” diyebilir bir kısım haklılarda, çalıntı değildir demekte, çalıntıdır demekte yanlış olmaz.  Lakin şurda şunu belirtmeliyim ki; bence aranjman müzik  çalıntı müzik değildir. Çünkü beste birebir aynı sadece üstüne söz yazıyorsunuz, kısacası varolana biçim veriyorsunuz.  Her zaman şunu da derler “Sanatta çalma yoktur esinlenme vardır” bunun yorumuda size kalmış. 🙂  Çalıntı müzikte o esinlenmeyi bir de siz farkedin.  Bakınız. Parçaların orijinallerin daha iyi bir şekilde seslendiriliklerini söyleyebiliriz.  Yani bestesi olan bir parçaya Türkçe söz yazmada ve yeniden yorumlamakta üstümüze yok.  =D Gelişen teknolojiyle birlikte elektro-ses, pop şarkılarda oldukça kullanılmaya başlandı. Hafızalardan silinmeyecek olan melodilere hasret kaldık, yeni nesil “dım tıs dım tıs” dan ibaret.

Bu aranjmanlardan beni en çok üzen Ayten Alpman‘ın aranjörlüğünü yaptığı “Bir başkadır benim memleketim” oldu.  Kıbrıs Harekatı sırasında halkımıza moral ve motivasyon sağlayan o parça.  Halen severek dinlediğim dinlerken derin düşüncelere daldığım memleketimin parçası… Ne yazık ki öğrendiğimde hem bu parçadan soğuduğum hem de değerli sanatçımız Ayten Alpman’dan beklemediğim hadiseler oldu. Şöyle ki;

Bu parça ilk olarak Fransız besteci Mireille Mathieu‘in  “L’Aveugle” adlı parçasının arenje halidir. Bu bi nebze sindirilebilir. Bir de ne öğreneyim bu parçanın kökeni “yahudi ilahileri” ne dayanmaktaymış, aslında memleketim diye her daim dinlediğimiz o parça bir yahudi ilahisi yaması… ! Dinlemek için burayı tıklayınız.

Ayten Alpman’dan soğumamın sebebi ise daha bir farklı, Sen git halkın bağrına bastığı parçayı para uğruna bir reklam firmasına heba et, “bir başkadır benim merinosum” de…

Bir diğer aranjman ise Yeliz’den yine herkesin bildiği “Yalan yalan” şarkısı;  zaten başka şarkılarını bilen pek yoktur. 🙂 O şarkıyı birde “Amor Amor” diye dinlemek var. Buyrunuz.

Sıra geldi Burak Kut‘un bir ara dillerden düşmeyen tiki şarkısına 🙂 Çocuklar sokaklarda “komple komple” diye haykıra haykıra bağırırlardı.

Çalıntımı hadi ya
üzülme be abi ya
hayat kısa tabi yaya
yürü başka şarkı mı yok
çalmayı versin bas git
taksit taksit

Hadi bakalım ” Rompe, rompe, rompe!” diye bağırın artık. Şarkının orijinali için tıklayınız.

Müzik; insanların duygularını yönlendiren; sevinçlerini, üzüntüleri, heyacanlarını, aşklarını, sevgilerini kısacası bütün duygusal yönlerini etkileyen bir icat.  Gelişen bu devirde müziksiz bir toplum düşünmek oldukça zor. Onlar bizim her şeyimiz. =) Çalıntıda olsa…

Bu yazıyı klavyeye almama (Neden böyle bir deyim olmasın ? =D ) ön-ayak olan arkadaşım Nehir BAZNA‘ya ve melike gökhan a teşekkür ederim.

Yararlanılan siteler;

Tüm Türkçe aranjmanlar – http://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrk%C3%A7e_aranjmanlar_listesi

Aranjman ansiklopedik bilgi – http://tr.wikipedia.org/wiki/Aranjman

Memleketim hakkında – http://www.bhaber.net/haber/2477-bir-baskadir-benim-memleketim-kimin-memleketi.html

Hit aranjmanlar – http://my.opera.com/zapata55/blog/2008/02/12/our-golden-songs-orjinal-of-36-turkish-hits

Fonksiyonel Aşk =)

Yayınlandı: Haziran 30, 2010 / Uncategorized

Ah şu matematik, nelere kâdir… Aşağıda çözümüyle beraber vereceğim grafik daha önceleri aklıma gelmemiş değildi. Lakin çizmek, çizmekten önce fonksiyonunu yazmak ve grafiğini çizmek oldukça zor. Burda devreye hayatımın vazgeçilmezi olan programlar işin içine giriyor. Biz sadece soruyu yazıyoruz o sağolsun çiziveriyor bize. =) Bakın bakalım fonksiyonel aşk grafiğim nasıl olmuş ?

1-) Fonksiyonumuz aşağıda tek yapmanız gereken eşitlemek; isteyen önce kendi çözüp çizmeyi denesin. İsterseniz grafik çizim sitelerinde ( wolframalpha.com, mathway.com etc. ) şu bağıntıyı yazarak; (1-(|x|-1)^2)^0.5=-5/2(1-(|x|/2)^0.5)^0.5 grafiği teyit edebilir.

2-) Sırasıyla gerekli işlemleri yapıyoruz.

x= 2,  x= -2 bulunur.

3-) İşte o grafik;

Bir genel başkanın, partisinin 40. yılını matematiksel olarak anlatması hoşuma gitmişti. Biraz komikti ama yenilikçi bir girişimdi. =) Türkiye’min muzip öğrencileride boş durur mu ? Onlarda koordinat düzleminde 40’ı çizivermişler. =) Bizimki de buna benzedi bi nebze olsun.

Yazıya, Gülben Ergen’in “Çilekli” adlı parçasında geçen şu sözle nokta koymak istiyorum.

“Aşkın bir tarifi olmasa seni nasıl anlatırdım ? “


Günler, yıllar, çeşit çeşit sınavlar geçmiyor ki ÖSYM hatalı soru sormasın. Alışkanlık haline geldi bu artık. Bunlar nasıl profesör anlamış değilim. Daha asal sayıyı (2010 Ygs matematik iptal edilen soru) bilemeyen (Hadi insandır hata yapar diyelim ama soruyu 1 kişi hazırlayıp baskıya vermiyor ki ! bir kaç kişi daha gözden geçiriyor.) insanlar bunlar.  Bu konuya da ayrı bir başlık açılabilir. ÖSYM, sorularını hangi şartlarda ve nasıl hazırlatıyor ? Bunca hatalı sorudan sonra bu sorunun cevabı daha da önem kazandı bence. Bu yıl Lys-1’e ve 2’ye girdim. Bunlardan beni en çok zahmete sokan matematik testi oldu maalesef.  Zor muydu ? Değildi.  Neden zahmete girdim peki ? Buyrun yazayım;

Bana gelen grupta (grup harfini tam hatırlayamıyorum) %10’a girebilecek olan çok zor soruların ilk başta bulunması ve bu yazıya dahil edeceğim basın kitapçığında 7., benim kitapçığımda 3. sırada bulunan o çelişkili soru…

Şöyle diyelim a=1, c=2, b=-1 alındığında şık sağlansa da başta verilen eşitsizlik sağlanmıyor. Bu durumda yaklaşık 4-5 dk uğraştığım bu soru haybiye gitmiş oluyor. =) İptal olsa ne güzel olur. Boş bir sorum değilde, +1 netim olur en azından. Uğraş babam uğraş, son 3 dk kafayı tırlatıcaktım. =)

Bir diğer soru; (Basın kitapçığı 31.  soru)

Her hangi bir sıkıntı yok gibi gözüküyor. Hatta yok da denilebilir. =) Sınavda da farkına varamadım açıkçası, direkt çözdüm. Sınavdan sonra çeşitli sitelerde arkadaşların da uyarısıyla hatanın nerede olduğunu öğrenmiş oldum. Hemen hemen bu konuyu bilen herkesin ilk öğrendiği şey;

Dizinin sıfırıncı terimi olmaz.

MEB kitabındaki dizi tanımına göre, “n” pozitif doğal sayı, olmalıdır. Bu soruda “0” tanım kümesine, dahil edilmiş oluyor.  B dizisinin alt sınırı olan k, 1’den başlasaydı, an dizisinin tanımına uygun olurdu. Ülkemizde eğitim öğretim yapan Fransız liselerinde dizinin alt sınırı “0”dan başlıyormuş. Bu durum, buna dikkat eden arkadaşlarımı sınavda çekişkiye götüşmüş olabilir, ancak sonucu etkilememektedir.  Bu açıdan sorunun iptali gerektirecek bir durum yok bence. Sadece tanım hatası var.

Haydi hayırlısı bakalım. Ösym’nin az hatalı testler hazırlması dileğiyle…


Güney Amerika ülkeleri genellikle uzun isim kullanıyorlar. Dedelerinin dedelerine kadar çocuklarına isim veriyorlar tabir-i caizse… Öyleki bir kaç örnek vermek gerekirse Uruguaylı Fenerbahçe SK oyunucusu “ Diego Alfredo Lugano Moreno ”  ya da Sao Paulo’da oynayan ” Hugo Henrique Assis do Nascimento ” gibi… Peki hiç düşündünüz mü ? Acaba siz Brezilyalı olsaydınız adınız ne olurdu ? =) Geçenlerde bu amaçla hazırlanmış bir site ile karşılaştım adınızı ve soyadınızı yazıyorsunuz size Brezilya lisanına asimile edilmiş bir isim sallıyor. Bende Türk isimlerinin Brezilyan versiyonunu merak ettim. Sonrasında da bizim sınıfın futbol müsabakası takımını kurmaya karar verdim. İşte o takım ;

Futbol Takımı

İsimler az çok anlaşılıyor ama ben yine de açıklık getireyim.

1-) Eren Yahşi

2-) Alican Topaloğlu

7-) Zuzu

13-) Volkan Demir

37-) Umut Taş

17-) Yusuf Canik

9-) Cihan Damar

10-) Salih Daşdelen

Sizde isminizin brezilya milli takımında ki anlamını öğrenmek istiyorsanız ; http://www.minimalsworld.net/BrazilName/brazilian.shtml adresini ziyaret edebilirsiniz.